Elinizdeki bu kitabın amacı Arap baharının karşısında yer alan mezhepçilik ve baskıcılık isimli iki düğümün çözümüne katkı sağlamaktır.
Baskıcı rejimler karşısında sessiz kalan Arap halkı uzunca bir süreden sonra adalet, özgürlük ve demokrasi talebiyle bu sessizliğini bozarak, dinî bir kisveye bürünüp demokrasiyi ve anayasal meşruiyete dayanmayı reddeden baskıcı rejimlerin karşısında şaha kalkar.
İstedikleri, diktatör ve baskıcı rejimlerin benimsediği hizipçi ve mezhepsel yöntemler doğmadan önce var olan ve Hulefa-i Raşidin dönemindeki ilk İslamî Siyasi düşünceyi temsil eden meşruiyetin geri gelmesidir.
Ancak, (Sünni ve Şii) siyasi düşünce yapısında bu anayasal meşruiyete geri dönülmesine rağmen, güya, İslam Şiarını yükseltmeyi düstur edinen bazı sistemler, mezhepsel düşüncelere bağlı kalmak, demokrasiye mukabil uydurma bir dinî meşruiyete sahip olmak ve halk üzerindeki meşru olmayan egemenliklerini devam ettirmek için iç çatışmalar ve mezhepsel ayrılıklar çıkarma konusunda ısrarlarını sürdürmekteler.
Bu kitap, dinî meşruiyet taraftarlarına karşı anayasal meşruiyeti yerleştirmeye çalışmakta ve imamethilafet teorilerinden uzaklaşarak anayasal meşruiyet yönünde gelişen ortak aklın gölgesinde sönmekte olan vehme dayalı tarihsel-mezhepsel ihtilafların yapaylığına vurgu yapmaktadır.