Bir makaleyi aramak, bir kitabın izini sürmek bir meselenin peşinde olmaktır aslında. Yazar adı belirtilmeden Mısır'da, İttihatçı çevrelerin neşrettiği Ulema-yı Din-i İslâma Davet-i Şer'iye risâlesinin peşinde olmamız da bu yüzden. Vasıfsız bir özeti vardı kitaplarda... Peki ya kendisi?
Yola yani aramaya koyulduk. Özege merhumun kataloğunda iki baskısının künyesine işaret ediliyordu ama İstanbul kütüphanelerinde varlığına tesadüf edilemedi, Ankara Milli Kütüphane'den de menfi cevap geldi. Bu ilk işaretlerin açıkça ortaya koyduğu şey, risâleye ulaşmanın zor olduğu idi. İttihat ve Terakki üzerinde çalışan tanıdıklarımızın kütüphanelerinden de sadra şifa haberler gelmedi.
Velhasıl suskunluk koyulaşıyordu. Kadere rıza verdik.
Aramak -ki hiç nihayete ermez- rızaya mâni değil ya! Nitekim rıza da her şeyde ve her seviyede tekrar aranabilecek bir şey değil mi? İlk defa Kuşeyrî Risâlesi'nde okuduğumuz, ardından vird-i zebanımız olan aramakla bulunmaz ve fakat bulanlar ancak arayanlardır kelâm-ı kibârı böyle bir zamanda hatırlanmaz mı? Toputopu 16 sayfalık bir risâle, kimbilir hangi umulmadık zamanda, nerede, nasıl, ne türden naz u niyazlarla karşımıza çıkıp tebessüm edecekti?...