Medeni dünya açısından bir fiyasko. Türk Başbakanı, Suriye krizini ve Birleşmiş Milletler'in bu kriz karşısında hiçbir şey yapmamasını bu çok sert sözlerle eleştirmiştir. Ayrıca, Çin ve Rus vetolarının Şam'a verilmiş bir öldürme yetkisinden başka bir şey olmadığını da sözlerine eklemiştir. Tahran göre ise, Batı'nın ve bazı Arap ülkelerinin Suriye'nin iç işlerine zararlı müdahalesi söz konusudur. İşte, 2002 yılında AKP'nin iktidara gelmesinden beri önemli ölçüde yakınlaşmış olan İran ile Türkiye'yi ciddi bir biçimde karşı karşıya getiren bir mesele.
Ortadoğu sahnesinin şekillendirici güçleri ve yakın komşular olan İran ve Türkiye, Arap Baharının çalkantıları ile yakından ilgilidirler. Tunus, Mısır, Libya, Bahreyn, Yemen ve son olarak da Suriye'deki olaylar karşısında farklı politikalar izlemişlerdir. Yorumlarından bazıları benzeşse de, birçok noktada birbirlerine ters düşerler. Arap devrimlerinin, ayaklanan ülkelerle olan ilişkileri üzerinde önemli bir etkisi olduğuna şüphe yoktur. Ama bu devrimler, Tahran ile Ankara arasındaki uyuşmazlığı yeniden ortaya çıkarma tehlikesini de taşımakta mıdır? Ne olursa olsun, bu iki ülkenin ilişkilerinde bir Arap Baharı öncesi ve bir Arap Baharı sonrası olacağı muhakkaktır.
Bu kitap dört bölümden oluşmaktadır. Yazarlar, önce İran ile Türkiye arasındaki 2011'e kadar olan ekonomik ve politik ilişkilerin karmaşık tarihinden kısaca söz etmişlerdir. Daha sonra, sırasıyla bu iki ülkenin Arap uyanışları karşısındaki politikalarını incelemiş ve son olarak da, bu iki ülkenin ilişkilerinin geleceği konusundaki düşüncelerini dile getirmişlerdir.