Kurumlaşmış dinin fazlasını itici bulmalarına rağmen, bütün kutsal dinî metinlerin boş sözler olmadığını düşünen, teşkilâtlandırılmış din ile bağları olmayan kimseler, kendilerine sormalıdırlar: Tanrı nedir?
İbrahim, Yakup ve Eyüp´ün Tanrı´sını, filozofların ve teologların Tanrı´sına tercih edenler sormalıdırlar: Tanrı nedir?
Kitab-ı Mukaddes´i ve Doğu´nun kutsal kitaplarını, sadece bir edebî eser gibi okumaktan başka, kendi hayatlarıyla ilgili tecrübelerinin kayıtları olarak okuyanlar da sormalıdır: Tanrı nedir?
Sormazlar: Nasıldır? Öznitelikleri nelerdir? Alim-i kül müdür, şunu şunu yapabilir mi, Varlığı ispat edilebilir mi, diye de sormazlar. Onu bildiklerinin ve sadece bir parça ilâve bilgiye ihtiyaçları olduğunun farkında değildirler. Ona inanmazlar bile. Sordukları, tabiatüstü Tanrı değildir. Bu durumda, teologların yardımı olsa bile, çok az olur.
Keşke kişi, sualinin anlamını bilse! Keşke onu lâyıkıyla sorabilse veya daha net olarak ifâde edebilse! O, gerçekten bir sual midir? Yoksa ifâde edebileceği kelime bulamadığı derûnî bir mesele midir?
Elinizdeki kitap, bu meseleye cevap vermektedir. İnsanlar, Tanrı´ya ezelî-ebedî SEN gibi hitap ederler, buna mukabil, onun tarafından kendilerine hitap edildiğini hissetmeleri edebiyata ve hayata çok mânâ katar. Kitap, geleneği korumaz veya destekleme arayışında bulunmaz. Herhangi bir kurumu kollamayı, nerdeyse hedef edinmez bile. Artık, inancını kaybetmiş; fakat dinin olmadığı hayatın, bazı boyutlardan, mahrûmiyeti beraberinde getirip getirmeyeceği endişesini taşıyanlara seslenir.