Tarihsel ve kavramsal açıdan bakıldığında dinin de felsefenin de özünde bilgeliğin büyük bir yeri vardır. Kur´an´daki kime hikmet verilmişse muhakkak ki ona çok hayır verilmiştir ayeti, dinin hikmete/bilgeliğe verdiği önemi özetlemeye yeter. Felsefenin adı da, daha başlangıçta, bilgelik-sevgisi olarak konulmuştur. Bu durumda bilgelik, din ve felsefenin -ve dolayısıyla insanlığın- en temel, kalıcı ve kuşatıcı değerlerinden biridir.
Ne var ki, din ve felsefe, bilgelikle ve birbirleriyle irtibatlarını her zaman başarı ile sürdürememişlerdir. Bilgelik idealinden ve bilgece bir anlayış ve yorumlanıştan yoksun kaldıklarında da, hem din hem de felsefe, indirgemeci, dışlamacı, çatışmacı ikiciliklerin ve aşırılıkların arkacında zaman ve zemin kaybederek, insanlığın ihtiyaç duyduğu eleştirel, entelektüel, ahlaki ve manevi rehberliği gerektiği ölçüde yerine getirememişlerdir.
(Arka Kapak)