Dinin derûnî boyutunu kavramadan; iman ve ahlakın huzur dolu denizine açılmadan mahabbet ve meveddetin mevhibelerinin tadına varmadan dini anlamak da, anlatmak da mümkün değildir. Gönül merkezli bir hayatı öngören din, tartışma zemininde, kavga ortamında egoların öne çıktığı meclislerde aktarılamaz, benimsetilemez, sevdirilemez. Bu alanda laf ebeliği ve retorik geçerli değildir. Bazen bir tebessüm yıllardır fethedilemeyen bir kaleyi fethedebilir. Bazen güzel bir söz yıllardır sağır olan bir kulağın duyma yolunu açabilir. Bazen tatlı bir nasihat yıllardır kör olan bir gözün önündeki perdeleri indirebilir.
Toplumların İslamla tanışması ve buluş-masında gönül erlerinin bir adım önde olmasının sebebi de budur. Onlar Gönülden gönüle yol vardır espirisini dikkate alan davetçilerdir. Söylediklerini Allah için söylemişlerdir. Makam mansıp için laf üretmedikleri gibi, şan şöhret için de şahsiyetlerini ayaklar altına almamışlardır. Onlar büyük cihadın kahramanlarıdır.