Bir şeyi öğrenmek için başkalarına ihtiyacımız yok. Deneme-yanılma-deneme döngüsünü sürdürerek kendi kendimize de öğrenebiliriz. Bir şeyi daha iyi öğrenmek için başkalarının deneyimlerine, bilgilerine ve yol göstericiliğine muhtacız. Öğretmek ise apayrı bir deneyimdir. Burada, hem kendimize hem de başkalarına muhtacız. Bu anlamda öğretmenlik, hem öğrenme hem de öğretmedir. Bu dengeyi kurabilen öğretmen, başarılı ve etkili bir öğretmendir. Bir şairin şiire ruh katması, bir heykeltıraşın taşa şekil vererek can katması, bir edebiyatçının duygu denizini anlam yüklü çakıl taşlarıyla dalgalandırması, bir bilim insanın yaptığı buluşlarla çağa damgasını vurmasına benzer şekilde öğretmenler de öğrencileri üzerinde silinmez izler bırakırlar.
Yeniliklere, gelişmelere kapalı, gittikçe körelen ve eskiyen, kendini tekrar edip duran bir öğretmenlik anlayışı, günümüzde geçerliğini yitirmiştir. Sadece birkaç yüzyıl geriye gidildiğinde, bir insanın yaşamı boyunca okuyabileceği yazı miktarı, bugün her birimizin günlük bir gazeteyi elimize alıp okuduğumuz miktarla neredeyse eşdeğerdir. Bilginin katlanarak büyüdüğü böyle bir ortamda kendini sürekli yenilemek, kendi meslek alanındaki gelişmeleri izlemek bir zorunluluk halini alıyor. Ancak günümüz koşullarında, bir bireyin sadece kendi alanıyla ilgili bilgi sahibi olması yeterli değildir.