Özellikle Türkiye'de, kendisi dışındaki hemen hemen her sorunun kaynağının kendisine dayandırıldığı ve dolayısıyla ne tür sorunla karşılaşılırsa karşılaşılsın, çözüm umudunun kendisine bağlandığı ya da çözümünün mucizevi bir biçimde kendisinden beklendiği eğitim sistemi, yıllardır toplanan şuralara, kongrelere, projelere ya da program değişikliklerine karşın, kendisinden beklenen 'mucizeyi' başarıyı göstermek bir yana, sanki giderek daha çok sorunla karşılaşmaktadır. Onca çabaya ya da iyi niyete karşın eğitim sisteminin sorun çözücü değil de sorun üretici olmasının kökeni/kaynağı nerede aranmalıdır?
Kendisi dışındaki pek çok sorun için şart! olduğu ileri sürülen eğitim sisteminin felsefece temellendirilmesi şartına işaret eden bu çalışma; felsefeni, ontoloji, epistemoloji ve etik boyutlarıyla bir bütün oluşturduğu görüşü temelinde, Türk eğitim sisteminin de söz konusu boyutlar açısından temellendirilmesi gerektiğini ve temellendirilebileceğini göstermeyi amaçlamaktadır.