Gül Kurusu, Bardağı Taşırmadı
Yirmi kişilik bir cemaat vardı. Hepsi aynı kaynaktan feyiz alıyordu. Pek incelmiş pek zarifleşmiş bulunuyorlardı. Bunlar hep birlikte meclislerinin üzerine titriyorlardı. Bir yenisi gelir de acaba ahengimizi bozar mı? diye çok korkuyorlardı.
Bunun için kendi huzurlu dünyalarında yaşayan bu yirmi kişinin hallerine imrenen nice kimseler, bunların aralarına katılmak için can atıyorlardı. Fakat bunlar, onları reddediyorlardı. Nihayet bir gün bir davetsiz misafir ansızın içeri giriverdi. Hiç kimse ona karşı kaba davranmaya cesaret edemedi. Ona, hadi geldiğin yere git, diyemediler. Ancak içinde bulundukları incelik ve nezakete uygun olarak birisi kalktı, bir bardağı lebaleb su ile doldurdu ve onu oturdukları odadaki masasının üzerine koydu. Bunun mânâsı, bizim nisabımız tamamdır. Biz artık bir şahsı daha kabul edemeyeceğiz, demekti.
Gelen şahıs o kişiler kadar inceldiğini göstermek için cebinden bir gül kurusu çıkardı, su dolu bardağın üzerine koydu ve gül kurusu bardağı taşırmadı. Yirmi kişi tebessüm ettiler ve sen böyle olduktan sonra kabulümüzsün anlamında başlarını salladılar.