Felsefe tarihini düşünceler arasındaki iletişim ve konuşma sürecini temsil eden bir düşünce
hadisesi olarak görmek, içine girildiği andan itibaren insanın kendisini keşfettiği bir dünyayı
fark etmek anlamına gelir. Bu fark ediş, esasen salt tarihsel gerçekliği teşhir etmekten ziyade
onun bizler önüne açtığı düşünme imkânlarını keşfetmektir. Felsefenin geçmişi uzun bir
döneme sahip olsa da Batı'da felsefe tarihi yazımı modern dönemde başlamıştır. Modern
dönemde başlayan felsefe tarihçiliği yazımının Batı merkezli bir medeniyet okuması hatta bir
tür koloniyalizm taşıyıcılığı yüklenmiş olduğu aşikârdır. Günümüzde felsefe tarihi yazım
geleneğimizin bir kırılmaya uğradığı, kendi bakış açımızı yansıtan metinlerin yazılmaya
başlandığı söylenebilir. Batı'nın aynı'lıklar üzerinden ve kesinlik fikrine dayalı akıl
merkezli/logosentrik okumasını yapı bozumuna tabi tutan bir anlayışın hızla yayıldığı
görülmektedir.
Elinizdeki eser, Felsefe Tarihi A. B. Dalında görev yapan altı öğretim üyesinin Antik Yunan
geleneğinden Ortaçağ'a ve İslam Felsefesine, Modern dönemden Postmodern zamanlara
aktarılan ve genel "felsefe" diyebileceğimiz söylemin aksettirdiği belli bir yaşam ve varoluş
biçimini keşfetme çabasını içerir. Felsefi söylemin hem aracısı hem de ifadesi olduğu yaşam
biçimine sıkı sıkıya bağlı olduğunu düşünen hocalarımız, okuyucuyu ve öğrencileri bu
düşüncenin taşıyıcısı olan filozofların hayatlarıyla, fikirleriyle, ortaya koymuş oldukları
sorunlarla ve öğretileriyle tanıştırmayı hedeflemiştir. Aynı şekilde onlar, "Şeyleri
anlayabilmek için onları gelişmekteyken görebilmeli"diyen Aristoteles'i takiple, felsefe
olgusunu kaynağından ele almanın, evrimleşen tarihine tanık olmanın fikirlerle diyaloğa,
düşünsel veya dalınç gibi sezgisel uygulamalara ya da kısaca tefekküre yol alacağını
ummaktadır.