Günümüzde hadis karşıtlığında büyük bir artış olduğu gözlenmektedir. Hadissiz Kur'ân Müslümanlığı
söylemi bir fitneye dönüşmüş durumdadır. Sanki dinin, sadece Kur'ân'dan ibâret olduğu algısı verilmekte ve hadise
şüpheyle bakılmakta, kaynak olarak görülmemektedir. Sünnet düşmanlığı, İslâm'ı tahrif etmek ve bozmak
demektir. "İslâm Sünnet'tir, Sünnet de İslâm'dır." Çünkü İslâmî hükümlerin % 80'i sünnete dayanmaktadır. Sünneti
kabul etmemek demek bütün bu ahkâmı yok saymak demektir. Onun için peygamberimize yaşayan Kur'ân,
yürüyen Kur'ân, canlı Kur'ân denmiştir. Sünnetsiz Kur'ân İslâm'ı söyleminin aslında hiçbir dayanağı ve tutarlılığı
yoktur. Kur'ân ve Sünnet, Müslümanlar için olmazsa olmaz vazgeçilmez unsurlardır. Hadis karşıtlarının
savunduklarının önemli bir bölümü, müsteşriklerin iddiaları ile neredeyse bire bir örtüşmektedir. Aklı başında ve
samimi olan bir Müslümanın bu bâtıl görüşlerin peşinden gitmesi mümkün değildir.
Sünnet'i reddetmek ve onu İslâm'ın kaynağı olarak kabul etmemek, Peygambersiz bir din tasavvur etmek
demektir. Kur'ân ve Sünnet, İslâm dinini meydana getiren, et ve tırnak gibi birbirinden ayrılması
mümkün olmayan bir bütünün iki parçasıdır. Yüce Allah'a imân eden bir kişi, aynı zamanda O'nun
elçisi, dininin tebliğcisi konumunda olan peygamberine inanmak ve O'na itaatı da kayıtsız şartsız
kabullenmek mecburiyetindedir. Yaptığımız bu çalışmada hadis karşıtlığının günümüzün bir fitnesi olduğu,
hadissiz Kur'ân Müslümanlığı söyleminin bir fantezi ve hayal olduğu, Hz. Peygamber'in yetki alanının sadece
tebliğden ibaret olmadığı, hüküm koyma ve beyan yetkisinin olduğu, kendisine bildirildiği kadarıyla gaybı bileceği,
ilk müfessir oluşu, sünnetin vahiyle olan ilişkisi, sünnetin bağlayıcılığı, sünnete itaat ve ittibanın gerekliliği,
sünnetin delil oluşu, hadislerin peygamberimiz döneminde yazıldığı, hadisin Kur'ân'a arz edilmesinde art niyetli
hareket edilemeyeceği gibi konulara temas edilmiş ve ilmi olarak cevaplar verilmiştir.