Türkçeye ilk defa kazandırılan Nahçıvânîye ait Hidâyetül-İhvân adlı bu risâlede Vücûd, Vâcibul-Vücûd, Mârifetullah ve Rüyetullah konularında felsefeci ve kelâmcılar, akıl konusuna yaklaşımları merkeze alınarak tenkit edilmiştir. Nahçıvânî kelâmcı ve felsefecilerin yanı sıra doğru yola vâsıl olmadan geçim elde etmek, dükkânı döndürmek, tebaa çoğaltmak, avam arasında zenginlik ve îtibar elde etmek maksadıyla şeyhlik taslayanları da şiddetle eleştirmiştir. Nahçıvânî tenkit tarafı ağır basan bir mutasavvıf olmakla berâber kendisini şöhretlerden ve âdetlerden sıyrılan, her zaman ve her hâl ü kârda kendilerine tecellî eden derviş ve fakirlerin hizmetçisi ve ayaklarının tozu olarak tavsîf eder. Nahçıvânî âriflerden, mârifet ve tevhid yolunda sarsılmadan renkten renge girmeden temkin üzere sâbit, kınayanın kınamasından korkmayan şiddetli şekilde kendilerine saldıranların saldırısından çekinmeden kalplerinin kanını Allah yolunda akıtanlar olarak bahseder.
Nahçıvânî eserinde çokça âyet zikretmesinin yanı sıra hadîslere de yer vermiş ve konuları âyet ve hadîsler müvâcehesinde işlemiştir. Diğer eserlerinde olduğu gibi bu risâlede de vahdet-i vücûd görüşüne sâdık kalmıştır. Muhyiddîn İbnül-Arabîden hakîkat denizini harekete geçiren tarîkat sırlarını ortaya koyan Şeyh-i Ekber diye bahseder ve Fusûsul-Hikeminden nakiller yapar. Şeyh-i Kebîr dediği Sadreddin Konevînin Nusûsunun yanı sıra Hz. Alîden fakr konusunda, İbnül-Fârızdan -ismini zikretmeksizin- aşk ve muhabbet konusunda birçok şiir nakleder.