Hüzün, anlatılmaz bir tadın adıdır Anadolu´da. Biber acısı gibi... Yakan, sızlatan, terleten; sonra da özge bir lezzet, garip bir rahatlık veren...
Melal ve hüzün her dem âşinâ olduğumuz iki özel duygudur. Bir şahin pençesi gibi oyar içimizi sevgilinin mahzun bakışı. Melali bilmeyen nesle âşinâ değiliz der Yahya Kemal. Öylesine ruhumuza işlemiştir hüzün ve melal nesiller boyu...
Bakışlarımız hüzünlü, türkülerimiz hüzünlü, öykülerimiz hüzünlüdür... Okuyan hüzünlüdür, yazan hüzünlüdür; bağlama hüzünlüdür, ozan hüzünlüdür; bahar hüzünlüdür, hazan hüzünlüdür... Ezelîdir hüzne aşinalığımız bizim...
Bir seher vaktinde indim bağlara/ Öter şeyda bülbül gül yâreleNİR... (Âşık Daimi)
Dedim ki bülbül-i şeydaya; Hazır rastlamışken sana, şöyle hüzünle bir çile ki, melali anlayıp mahzun olalım...
Güldü bülbül-i şeyda. Gülüşü hüzünlüydü...
Yetmez mi musâb olduğun bunca devâhi? dedi. Neşeyi koydunsa bul, sevinç sahrada serap... Yürü git işine bre akılsız adam! Hüzün adrese gelir...