Şu son zamanlarda Mevlâna Hüseyin Cisrî, Suriye´nin en büyük hakîmi, en meşhur uleması olduğu gibi, Manastırlı da bu diyarın en mütebahhir bir âlimi ve muharriri idi. (Mehmet Akif)
Bediüzzaman Said Nursi´nin hem asrımız ve fikren biraderimiz ifadeleriyle zikredip Risale-i Nurların çeşitli yerlerinde eserine yönlendirmede bulunduğu Allame Hüseyin Cisrî´nin başyapıtı Manastırlı İsmail Hakkı´nın en mühim tercüme eseri
Sünneti terk edip Kur´an bize yeter diyenlere cevap İslam kılıçla yayılmıştır diyenlere cevap Maddecilere ve evrim teorisine cevaplar Hakiki din alimleriyle günümüzdeki kötü alimler arasındaki fark Namaz, oruç, zekat, hac vs ibadetlerdeki hikmetler Tesettür, izdivaç, kısas, had cezaları vs bazı muamelat hükümlerindeki hikmetler İslam ile günümüzdeki Müslümanlar arasındaki ayrılık sebepleri İslam´ın günümüze uymadığını iddia edenlere cevap
Hazreti Muhammed´in peygamberliğine dair aklî burhanlar
Hazreti Muhammed´i müjdeleyen peygamberlerin muştuları ve Kitabı Mukaddes´ten ayetler
Hazreti Muhammed´in sözlü ve fiilî rehberliği olmaksızın Kur´an ve dolayısıyla İslam anlaşılamaz Hazreti Muhammed´in ve İslam´ın daha iyi anlaşılması için bir kaynak eser
Hüseyin Cisrî (1845-1909)
Trablusşam´da doğdu. On sekiz yaşına kadar Trablus´ta dinî ilimler okudu. Daha sonra felsefe ve teknik bilimlerle ilgilendi. Ezher´e gitti. Aklî ve tabiî ilimlere ilgi duydu, siyasî ve ilmî neşriyatı yakından takip etti, dinî ilimlerle meşgul olanların mutlaka tabiî ve aklî ilimleri de öğrenmelerinin gerektiğini ısrarla savundu.
Hüseyin Cisrî, kalkınmanın temelinde eğitimin olduğuna inanıyordu, bunun için sanat ve meslek okulları açılmasının gerektiğini savunuyor, kadınların ve çocukların eğitimine özel önem veriyordu. Dinî ilimlerle müspet ilimlerin bir arada verilmesi gerektiğini düşünen Cisrî, bunu gerçekleştirecek ortamı bulunca bir medrese açtı. Arap dili ve edebiyatı, temel İslam ilimleri, coğrafya, mantık, matematik, Osmanlı kanunları, Türkçe ve Fransızca gibi derslerin yer aldığı bu medresede dinî ve modern ilimler bir arada okutuldu.
Hüseyin Cisrî, Kur´an´ın ilmî gelişmeler ışığında yeniden yorumlanması gerektiğini ifade etti. Sünnetin önemini de vurgulayan Cisrî hadislere güvensizlik telkin eden bütün görüşleri reddetti. Hayatını ilim ve tasavvuf yoluna adayan babası Muhammed Cisrî gibi Hüseyin Cisrî de hayatını ilim ve tasavvuf yoluna adadı. Babası gibi o da Ehli Sünnet ve´l-Cemaat yolunda, füruda Hanefî mezhebinde, tasavvufta Halvetî tarikatından idi. Hüseyin Cisrî tasavvufî bir terbiye ile yetişti ve hayatı tasavvuf merkezli yaşadı. Bir Halvetî şeyhi olarak, Ehli Sünnetin genel yaklaşımına uygun bir şekilde daima mutedil oldu, ilmî ve fikrî açıdan aşırı uçlarda olmaktan kaçındı. Hüseyin Cisrî de babası ve dedesi gibi Osmanlı Devletine ve halifesine bağlı oldu.
II. Abdülhamid´e ithafen Risale-i Hamîdiyye diye isimlendirilen eserin kısa sürede çok başarılı olması üzerine II. Abdülhamid tarafından İstanbul´a davet edilip Malta Köşkünde misafir edildi ve Dördüncü Osmanlı nişanıyla ödüllendirildi. Hüseyin Cisrî bunun dışında da II. Abdülhamid´in övgüsüne, ilgisine ve çeşitli ödüllerine nail oldu. II. Abdülhamid´in daveti üzerine çeşitli zamanlarda üç defa İstanbul´a gelip Sultanın misafiri oldu. II. Abdülhamid, Risale-i Hamîdiyye´nin Türkçeye tercüme edilip neşredilmesi emrini verdi. Ayrıca, Hüseyin Cisrî´den mekteplerde okutulmak üzere bir akait kitabı telif etmesini istedi. Cisrî İstanbul´daki ikametinin dört beş ayında bu kitabın telifiyle uğraştı ve bu kitabı Husûnu´l-Hamîdiyye fi Akaidi´l-İslamiyye diye isimlendirdi.
Çağını doğru okuyabilen ender insanlardan olan Hüseyin Cisrî hayatını ilme ve talebe yetiştirmeye adadı. Diğer bazı eserleri: Zînetü´l-masûne, İlmü terbiyeti´l-etfâl ve saadeti´n-nisa ve´r-rical, Nüzhetü´l-fikr fî menâkıbi tercemeti´ş-Şeyh Muhammed el-Cisr, el-İşârâtü´l-latîfe, Şehâdet-i Tevâtürî, Zahîretü´l-meâd fî fezâili´l-cihâd.
Manastırlı İsmail Hakkı (1846-1912)
Aslen Konyalı bir aileye mensup olan İsmail Hakkı, Manastır´da doğdu. İlk öğrenimini Manastır´da gördükten sonra İstanbul´da tahsiline devam etti. Mustafa Şevket Efendi´den Arapça okudu. Huzur dersleri hocalarından Tikveşli Yûsuf Ziyâeddin Efendi´den İslâmî ilimleri tahsil edip icâzet aldı. Ayasofya Camii kürsü şeyhliği dahil çeşitli pâyeler elde etti. Fâtih Camii kürsü müderrisliği yaptı. Dolmabahçe Vâlide Sultan, Süleymaniye, Sultan Ahmed ve Ayasofya camilerinde vaaz verdi. Ayasofya Camii´ndeki vaazlarında büyük bir dinleyici kitlesine ulaştı. Diğer taraftan, Eyüp Askerî Rüşdiyesi´nde Arapça, Mekteb-i Hukuk´ta fıkıh, Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun ile Askerî Tıbbiye´de akaid muallimliği, Mekteb-i Mülkiyye´de tefsir, hadis ve kelâm müderrisliği görevlerinde bulundu. 1899´da İstanbul Dârülfünûnu´nda usûl-ı fıkıh ve tefsir müderrisliği yaptı. Yirmi dört yıl süren müderrislik vazifesindeki başarısından dolayı dördüncü rütbeden Osmanlı nişanı ile taltif edildi. 16 Aralık 1908´de Meclis-i A´yân üyeliğine seçildi ve bu görevi yürütürken Sultan Reşad´la birlikte Rumeli seyahatine çıktı. 5 Aralık 1912´de Anadoluhisarı´ndaki evinde vefat etti, cenazesi Fâtih Camii hazîresine defnedildi.
Arapça, Farsça ve Bulgarca bilen İsmail Hakkı zengin bir kültüre sahipti ve yüksek bir ilmî seviyeye ulaşmıştı. Vefatı üzerine Sebîlürreşâd, Tercümân-ı Hakîkat, Tasvîr-i Efkâr, Teşrih, İkdam gibi dergi ve gazetelerde hakkında yazılar yazıldı.
Batılılaşma sürecinin hızlandığı bir dönemde yaşayan İsmail Hakkı, Batılılar tarafından İslâm diniyle ilgili olarak ileri sürülen itirazları cevaplandırmaya çalıştı. Kelâm konularını genellikle klasik çerçevede ele aldı ve Mâtürîdiyye´ye bağlı olduğunu açıkladı. Eserleri, İsmail Hakkı İzmirli ve Ömer Nasuhi Bilmen gibi âlimlere kısmen örnek teşkil etti.
Bazı eserleri: Ahkâm-ı Şehr-i Sıyâm, Vesâilü´l-felâh fî mesâili´n-nikâh, Mevâidü´l-in´âm fî akâidi´l-İslâm, Tefsîr-i Sûre-i Yâsîn, Telhîsü´l-kelâm fî berâhîni akâidi´l-İslâm, Mevâiz, Şerhu´s-sadr bi-fezâili leyleti´l-kadr, Usûl-i Fıkıh