Giyim-kuşam, yeme-içme ve buna bağlı olarak mutfak ve sofralar insan oğlunu günlük hayatı içinde en çok meşgul eden iki konudur. İnsanın dışındaki diğer canlılar varlık dünyasına, bir cinsten ötekine değişse de, kendi tabii giysileriyle gelirlerken insan böyle olmayıp o, tabiattan giysiler edinir. Soğuk ve sıcağa karşı ihtiyaç bir tarafa, insandaki giyinip örtünme duygusu ve o fıtrat onda Âdem ve Havva ile başlar ki bunu Kurandan da öğrenebiliyoruz. Giyim ve örtünme hüküm olarak Dinler ve her çeşidiyle inançların konusu olurlarken zaman, zaman, yer yer, hatta renk ve biçimlere varıncaya kadar bunlara tarihte ve günümüzde siyâsetlerin bile müdahil oldukları görülür. Eğer insan, vücudu üzerinde giysi ve onu örtecek örtüsüyle doğmuyorsa Yüce Yaratıcı ona, cinsiyet faklılığına göre de değişen bu yönde bazı hudutlar çizecektir ki Kutsal kitapların hükümleri arasında bunları görürüz. Dinler ve kültürler bakımından yeme-içme konusunda da, giyinip örtünmede olduğu gibi, benzeri durumlar vardır. Daha ilk konuldukları yer olan cennette Âdem ve Havvanın önüne belli bir ağaçtan yeme yasağı konulur. Akıllı varlıklar yaratan o Yüce İrade onların önüne hükümler koyup onları sınamak da isteyecektir ve öyle olmuştur (Mülk, 67/2). Giyim, kuşam, süslenme ve yine bunlar gibi mutfak, sofralar ve bu her iki alanın tarzları, çeşnileri bir milletin âdeta kimliği, yer yer de îmanıdırlar. Yine bunun gibi bunlar medeniyet ve hars/kültürlerin de birinden ötekine ayrıcalığını ortaya koyan özelliklerden de biri olurlar. Ancak bilinçsiz bir küreselleşme ülküsü ve onun, kendine ait olanı ya da seçtiği bir teki dayatma tutkusu öteki medeniyet, kimlik ve diğer o farklı çeşnileri yok etme gayreti içine girmekte gecikmez.