Hem İbn Kayyımın hem de selefî fıkıh düşüncesinin en güzel örneklerinden birini teşkil edenİlâmul-muvakkiîn an rabbil-âlemîn adlı esere yapılacak genel bir bakış, eserin belli sistematik dahilinde kaleme alınmadığını düşündürmektedir ve bu durum İlâm neşirlerinin ve şu an takdim edilen tercümenin içindekiler bölümünden de rahatlıkla anlaşılmaktadır. İlâmın tam anlamıyla yani efrâdını câmi ağyârını mâni bir fıkıh usûlü kitabı sayılması da pek mümkün değildir. Nitekim usûl kitaplarında yer alması beklenen bazı konulara yer verilmediği gibi ilgili literatürde görülmesi pek muhtemel olmayan rüya tabiri, sıfat meselesi, kader meselesi, kabir ahvâli gibi bahislerin eserde yer alması da bu kanaati doğrulamaktadır.
İlâm, Allaha ve cennete ulaşmanın tek yolu olan Hz. Peygambere uymanın, onu sevmenin gerekliliği ile başlar, ardından en şerefli ilim olarak nitelediği tevhid ilmi ile en yararlı ilim olarak tavsif ettiği fıkıh ilminin Resûl-i Ekremden alınacağını belirterek devam eder. Kitabın başlangıcından itibaren ele alınan meselelerde öncelikle Kurânın hemen ardından da hadislerin delil olarak zikredilmesi ve bağlamda Kurân âyetleri ve hadislere yaklaşık üç bin beş yüz yerde atıf yapılması da bu yargıyı doğrular.
İbn Kayyım eserinin başlarında ashâb tabakasından itibaren fıkhî bilgisiyle öne çıkan isimlere İslâm coğrafyası (emsâr) bağlamında temas eder ve müçtehit imâmlardan mezheplerin oluşumuna kadarki süreci genel hatlarıyla nazara verir. Onun rey (içtihâd) ile ilgili tartışmalara değinerek övülen reyin çerçevesini bazı uygulama ve görüşlerle çizmeye çalışmasını, belli şartlara sahip olunması durumunda içtihâd müessesesinin görevini icra edeceği şeklinde yorumlamak mümkündür.
Kitabın en dikkat çekici ve uzun bölümlerinden biri, yargı ve şâhitlik hukuku konularındaki ilk ve en önemli yazılı belge kabul edilen Hz. Ömerin (ö.23/644) Ebû Mûsâ el-Eşariye (ö.42/662-663) yazdığı mektubun uzunca tahlil edildiği kısımdır. Bu kısımda, mezkûr mektup cümle cümle ele alınarak şerh edilmiş, zaman zaman ana konudan da uzaklaşılarak konu ile doğrudan ilgili olmayan meselelere de yer verilmiştir.
İbn Kayyım eserinde kıyâs konusuna da geniş yer ayırmıştır. Üstâdı İbn Teymiyyenin görüşleri ile paralellik arz eden bu kısımda o, kıyas-nas ilişkisi ve nasların kıyasa uygunluğu tezini temellendirmeye gayret etmektedir.
Eserde taklit konusu Bilgisiz Fetva Verme¬nin Haramlığı başlığı altında ele alınır. Temelde câiz olmadığı belirtilen taklit, bazı durumlarda caiz, hatta vacip olabileceği seleften yapılan alıntılarla gösterilmiştir. Bu çerçevede taklit ve taassup eleştirilerek nas merkezli bir düşünce önerilir. Dinî ahkâmın, kulların dünya ve âhiret maslahatlarına dayalı olmasından hareketle önceki fetvâ¬ların bu esasa göre değişmesinin gerekliliğini Zaman, Mekân, Niyet ve Âdetlerin Değişmesiyle Fetvanın Değişeceği başlığı altında ele alınır.