İslâm dininde evlilik teşvik edilmiş ve hayırlı bir yuva kurmanın önemi vurgulanmıştır. Bununla birlikte evliliğin sonlandırılması arzu edilmese de haram sayılmamıştır. Toplum düzeninin temini ve hakların korunması için evlilik ve ayrılıkların resmi kayıt altına alınması ise bir ihtiyaçtır. Son dönem İslâm hukuku çalışmalarında, yeni karşılaşılan problemlerin çözümü için geleneğin içinden günün kabullerine ve şartlarına uygun olan görüşlerin tercih edildiği bilinmektedir. Bir mezhebe bağlı kalınmaksızın farklı içtihatlar doğrultusunda hazırlanan Hukûk-i Âile Kararnâmesi bu yaklaşımın somut bir örneğidir.
İslâm aile hukuku konuları arasında önemli bir yer tutan süknâ hakkı, nikâh akdinin sonuçlarından biri olmakla birlikte evliliğin sona ermesinden sonra da iddet müddeti içerisinde kadına tanınan bir haktır. İddet ve süknâ konusunda Sahabe döneminden itibaren farklı yaklaşımlar sebebiyle ortaya çıkan ihtilafı, ümmetin işini kolaylaştıran bir rahmet vesilesi olarak değerlendirmek mümkündür. Fakihlerin bu konudaki nasları farklı şekillerde yorumlamalarında gelenek ve yaşadıkları dönemin şartları kadar kadını ve aileyi koruma gayretleri de etkili olmuştur. İddet bekleyen kadına geçici bir süre de olsa barınacağı bir ev imkânı sağlayan süknâ hakkı, hayatının yeni safhasında önemli bir destek sağlamış olacaktır.
Dr. Şükrü ŞİRİN