Bir müftü efendiye gelen bir misafir, müftünün dört-beş yaşlarındaki çocuğu ile konuşurken, ona Bakalım, en çok kimi seviyorsun? diye sorar. Çocuk Peygamberimizi, diye cevap verir. Misafir bu beklenmedik cevap karşısında Ya Allahı? deyince, çocuğun cevabı şu olur: Allahın cehennemi varmış, bizi yakacakmış. Annem bana, Kızım şöyle yaparsan, böyle yaparsan Allah cehennemde yakar diyor, ben de onun için Peygamberimizi seviyorum. Çocuk üzerindeki bu hatalı telkinin tesirini kaldırmaya çalışan arif misafir, Kızım ama Allahın cenneti de vardır. Sen çocuksun, Allah seni sever. Sevdiklerini de cennetine koyar diyerek, cennetin güzelliklerini anlatmaya çalışırsa da, fazla tesir edemez. Çünkü çocuk, bu tehlikeli telkini yuvadan, anneden almıştır. Halbuki anne, çocuğa arada sırada cehennemden bahsetse bile, daha çok cenneti nazara vermeli, Kızım, bunu yaparsan, Allah seni cennetine koyar, cennette şu güzel, şu tatlı şeyler var demesini bilse, onun hayal ve hatıra dünyasını cennetin güzel tasvirleriyle süslemiş olsaydı, vazifesini yapmış bulunacaktı.