Siyasî, dinî, ideolojik her söylemin varlığını sürdürmesi, istediği yönde düşünme ve yaşama alışkanlığı kazandırdığı bir kitle oluşturabilmesine bağlıdır. Böyle bir kitlenin vücut bulup uzun ömürlü olması ise ancak ileri sürülen tasavvur, ilke ve tekliflerin bilgi düzeyinden şuur haline çıkarılması ile mümkündür. Söz konusu İslam gibi bir tek alemden değil de alemlerden bahseden, üstelik bunlar arasında duyularla temas edilen dünya hayatını, berzah ve ebedî ahiret diye tanımladığı metafizik alemlere hazırlık evresi görüp müntesiplerini zamandan, candan ve maldan fedakârlık gerektiren birtakım uygulamalarla mükellef kılan bir din ise bu bilgiden bilince dönüşüm çok daha büyük bir zorunluluk halini alır.
Hz. Peygamber, vahyin öğretilerini aktararak, yaşayarak ve çevresindekilere kazandırarak böyle bir toplumsal dönüşümü gerçekleştirmiş Allah’ın Elçisidir. Yirmi üç yıllık tekrarlanamaz bu deneyim ortamında yer alarak vücut bulmuş seçkin topluluk ise ashab ismini almıştır. Bu bakımdan ashabı ve dönemlerini anlamada dikkate alınması gereken en temel gerçeklik, nebevî terbiye sürecinde kazanılmış “Sahabe aklı” olgusudur. Aksi taktirde metafizik bağlamlara ve insanın ruhî gelişim kabiliyetlerine itibar etmeyen indirgemeci tarih yorumunun, yaklaşım anakronizmine düşerek çizdiği ashab görüntüsüne inanmak kaçınılmazdır.