Sorun esasta, geçmişten (Müslümanların dünya tarihinden) ne öğrenilebileceğini bilmek, ama aynı zamanda, günümüzde İslamın Müslümanlar tarafından yeniden nasıl inşa edileceğini de anlamaktır. Gelgelelim bu yeniden inşa, düşünürlerden, teologlardan ya da filozoflardan yola çıkarak gerçekleşmez. Batı toplumuna göç eden Müslümanların somut pratiğiyle oluşur. Tabii bir de Tarık Ramazan gibi Batıyla organik bağı olan entelektüeller söz konusudur. İslamı ifade edecek sözcükleri bunlar tedarik eder. Sekülerleşmiş bir dünyada, hem somut olarak yaşamayı, hem gerçek mümin olarak kimliğini korumayı sağlayan çözümleri bunlar ileri sürer. Bu tür söylemler tanım olarak kasıtlı olmasa da muğlaktır. İki alanın birbirini tanıması söz konusudur. Yani, dinsel alan ile dünya düzeninin alanı, bir birlik özlemi içinde birbirlerini tanımaya muhtaçtırlar.
Türkiye siyasetine yakın ilgisiyle bilinip Türkçe'de çıkan başka kitaplarıyla tanınan Olivier Roy, bu kitabında İslam'ın tarih trenini kaçırdığını, Fransa'nın ise kendi kimlik bunalımını İslam üzerinden yaşadığını iddia ediyor ve Fransa'da laiklik ile İslamiyet'i karşı karşıya getiren güncel sorunlardan yola çıkarak yoğun bir felsefi/tarihsel okumaya girişiyor...