İslâm felsefesi her şeyden önce bir felsefedir. İslâm medeniyeti ve genel felsefe tarihi içinde kritik roller üslenmiş bir mirası temsil etmektedir. Bu mirasa bir giriş olan bu çalışma, onun ortaya konulması için yapılmış çalışmalara müracaatla vücud bulmuştur.
İslâm kültürünü biçimlendirmede on asırdan fazla kritik bir rol oynamış olan felsefî gelenek, son derece zengin, bir o kadar da ileri düzeyde etkin ve büyük ölçüde özerk bir entelektüel harekettir. Ne yazık ki bu gelenek Doğuda da Batıda da yeteri kadar bilinmemektedir. Doğuşundan itibaren geliştiği medeniyette de zaman zaman meşruiyet problemiyle karşılaşan bu düşünce, söz konusu medeniyetin en çok ihmal edilen ve olumsuz yargılarla değerlendirilen düşünce dinamiklerinden birisi olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Bu durumun en önemli sebeplerinden biri İslâm felsefesi hakkında çalışan oryantalistler tarafından oluşturulan yargılar ise de, bunun hala devam ettirilmesi, son dönemlerdeki onun değerini ortaya koyan bilimsel çalışmalara rağmen, hakkındaki çalışmaların belli bir düzeye ulaşmamış olmasıdır (Dimitri Gutas, 2004:170-171).