Şüphesiz her yorum çabası, belli zihinsel sınırlara sahip bir aklî sürecin sonunda gerçekleşmektedir. Çizilen bu sınırlar, izlenen rotalar ve hareket tarzları, zaman içerisinde peşinden birçok takipçisini de sürüklemekte, farklı meşrep ve mizaçlardaki insanlar, kendileri için en uygun olduğunu düşündükleri tefsir anlayışlarının rehberliğine sığınmaktadırlar. Bu rehberliğin -İslam düşünce tarihinde adı çoğu zaman akıl ile birlikte geçen- en önemli okullarından biri, Mu´tezile´dir. İçinde bulundukları ortamlar sebebiyle akla dayalı çözümlemeleri en fazla kullanmak zorunda kalmış olan bu ekol mensupları, İslam düşüncesinin gelişimine inkâr edilemez katkılarda bulundular. Ne var ki, aklı öne alan bu anlayışın, kurduğu siyasi ilişkilere bağlı olarak yıpranması, akla bir araç olmaktan çok daha fazla roller yüklemesi ve iktidarın sağladığı nimetleri birer baskı unsuru olarak kullanmaya kalkışması, onun da tarih sahnesinden neredeyse kaybolmasına yol açmıştır. Her ne kadar bu isimle bir ekol hayatiyetini devam ettirememişse de, tesirde bulunduğu diğer mezhepler sayesinde Mu´tezile, bugüne kadar görüşlerini taşıyabilmiştir. Bu şekilde de olsa günümüze kadar yaşayan ilkelere sahip olmaları ve İslam toplumunu derinden etkilemelerinin belki de en önemli sebebi, savundukları değerlere olan samimi bağlılıkları ve hiç kimsenin inkâr edemeyeceği kadar ibadet hayatına düşkün olmalarıydı. Bu yorum hareketine karşı en fazla reddiye yazmış olan grup, Ehl-i Sünnet tabir edilen heterojen toplumun en büyük kanadı Eş´arîlik´ten gelmiştir. Elinizdeki eser, söz konusu ekollerin yorum sahasındaki buluşma ve ayrışma noktalarına ışık tutmaya çalışmaktadır.
(Arka kapak yazısı)