Hurûf-ı mukattaa ile başlayan Kâf sûresi, Mekkî sûrelerin özelliklerine uygun olarak genellikle kısa
âyetlerden oluşmaktadır. Cümlelerdeki hazifler ve boşluklar zihni geniş ve derin bir tefekküre sevk
etmekte, gayb alemine dair tavsifler ve diyaloglar okuyucuyu bu sahnelerin içerisine çekmektedir.
Cehennemliklere ve cennetliklere ait bu sahnelerin insanı yaratan Allah'ın (cc) kuluna şah damarından
daha yakın olduğuna ve insanın bütün amellerinin sağ ve sol tarafında bulunan melekler tarafından kayıt
altına alındığına dair bilgilerle kompoze edilmesi, ânın muhasebesine dair etkileyici bir üslup ortaya
koymaktadır.
Sûrenin en kuvvetli vurgularından birisi de kevnî âyetlerin ve vahyin herkesi değil, tövbe edip
Rabbine dönen, O'nun (cc) azabından korkan kimseleri doğru inanç ve düşünceye yönelteceğidir. Bu
bilinç düzeyinin muhasebe-ceza temaları çerçevesinde okunması ise imandan ihsana uzanan geniş bir
yelpazeye ışık tutmaktadır. Sûre bir bütün olarak ruhu kuşatmakta; insanı, kendisini ve dolayısıyla
Rabbini tanımaya çağırmaktadır. Kişi bu sûreyi okurken bir anda gözlerini göğe, yere, yediklerine
çevirmekte, hayretler içerisinde kalmışken ahiret sahneleri ile tüyleri ürpermekte, tesbih et emri ile
zikir ve ibadet iştiyakı artmaktadır.