Damarlarımın bu denli gerildiğini, dişlerimin takırdayarak bu denli titrediğini hiç hatırlamıyorum. Alnımda çıbanlar sivriliyor. İşte mahsulüm... diyorum; eziyorum. Yığılmışım masaya. Kusmak mı? Al işte, kusuyorum Dostoyevski...! İşte kusuyorum Camus! İşte kusuyorum Sartre...! Ama ilk defa iğreniyorum sizden... Raflarda devriliyor kitaplar. Yaprak yaprak savruluyor odanın içinde; ortalığa saçılıyor.
Uzunca zaman geçiyor aradan. Başımı masadan kaldırıyorum. Ilık bir rüzgar esiyor. Ellerim titreyerek masanın üzerindeki Kur´an-ı Kerim´e uzanıyor; kaldırıyorum. Rafların en üstüne yerleştiriyorum: İşte tohum tarlaya ekilmiştir. Aniden yağmur boşalıyor yüreğime.
Allah demek ne güzel...