Farsça kaleme alınan diğer 16. yüzyıl ahlâk kitapları arasında Türkçe yazılmasıyla öne çıkan Kınalızâde'nin Ahlâk-ı Alâî'si, hem din felsefe hem de İslâm toplumlarındaki siyaset ahlâk ilişkisini anlamlk açısından önemli bir kitap. Kitapta ahlâk, kişisel ahlâk, aile ahlâkı ve devlet ahlâkı olmak üzere üç ana başlık altında tasnif ediliyor. Osmanlı siyasetini meşru bir zemine oturtmanın yanında siyaseti ahlâki terimlerle kavramlaştırarak bir ?siyaset ahlâkı ortaya koymaya yönelen, bir taraftan da Machivelli'nin Prens'inin çağdaşı olan kitap, siyaseti ahlâkın penceresinden ele almasıyla siyaset felsefesi açısından da önemli bir konuma sahip. Türk Siyaset Düşüncesi'nin tarihsel kökenlerini derinlemesine anlamak isteyenler için vazgeçilmez bir kitap olan Ahlâk-ı Alâî ve bu kitabın ahlâk kitapları arasındaki yeri üzerine ciddi bir doktora çalışması...
Kınalızâde Ali Efendi (ö.979/1572) müderrislik, kadılık ve Anadolu kazaskerliği gibi görevlerde bulunmuş Osmanlı bilginlerinden birisi olup, amelî hikmet (pratik felsefe) konusunda önemli bir eser olan Ahlâk-ı Alâî adlı kitabın müellifidir. Kınalızâde bu eserinde ferdî ahlâk yanında aile ve devlet ahlakıyla ilgili düşüncelerini ortaya koyar. Ayrıca teorik felsefeyle ilgisi sebebiyle oldukça orijinal sayılabilecek nefs-ruh, ruhların evrimi vb. konulardaki görüşleri de bu eserinde yer alır.
Elinizdeki bu eser Kınalızâde'nin ahlâk felsefesini ortaya koymakta, onun engin kültürel mirası nasıl yansıttığını göstermekte, İbn Miskeveyh'in Tehzîbü'l-ahlâk, Nasîrüddîn-i Tûsî'nin Ahlâk-ı Nâsırî, Celâleddîn Devvânî'nin Ahlâk-ı Celâlî ve Muhyi-î Gülşenî'nin Ahlâk-ı Kirâm adlı eseriyle karşılaştırmalar yaparak İslam dünyasında genel olarak hikmet-felsefe özelde amelî hikmet-pratik felsefe konularının muhtevasındaki gelişimi ve değişimi, felsefe-din ilişkisini gözler önüne sermektedir. Felsefe ve dinin nasıl iç içe geçtiği, felsefi kavramların nasıl dinî muhteva kazandığı, günlük hayata ve topluma nasıl yansıdığı ve yansıtıldığı, teorik bilginin pratik hayata nasıl mal edildiği rahatça görülmektedir. Bu açıdan kültür hayatımız ve felsefe tarihimiz açısından oldukça önemli bir çalışmadır.
Ayşe Sıdıka Oktay çalışmalarını Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'nde Din Felsefesi Ana Bilim Dalı'nda sürdüren bir akademisyen. Ankara İlahiyat mezunu. Özellikle ahlak felsefesiyle ilgileniyor. Geçtiğimiz yılın Aralık ayında Kınalızâde Ali Efendi ve Ahlâk-ı Alâî adıyla kitaplaşan çalışmasıyla 1998'de Marmara Üniversitesi bünyesinde doktorasını tamamladı. Çalışmasında bu önemli eseri kaynaklarla ve diğer ahlak kitaplarıyla ilişkisi bağlamında ve betimleyici bir tarzda ele aldı. Oktay'la yeni çıkan kitabı üzerine konuştuk.
Ahlak-ı Alai ahlak felsefesi, sosyal tarih, siyaset felsefesi ve daha birçok yönden ele alınıp yararlanılabilecek bir eser gibi. Ayrıca Farsça yazılan benzerlerinden farklı olarak ilk Türkçe ahlakname olma özelliğini taşıyor. Kitabı sizin açınızdan önemli kılan ne oldu?
Aslında Alai'yi sadece bir ahlak kitabı olarak değerlendirmek hata olur. O dönemdeki anlayışa uygun olarak pratik felsefeyi anlatmak amacıyla yazıldığı için bu alanla ilgili bilgiler içeriyor. Ama genel felsefe, sosyoloji, tarih, tarih felsefesi, siyaset felsefesi, antropoloji, eğitim felsefesi, psikoloji ve günümüzde Batı'da gündemde olan uygulamalı ahlakla (applied ethics) ilgili pek çok bilgi de bulabiliyorsunuz onda. İçindeki şiirler üzerinde çok durmadığım için eserin edebi yönünden hiç bahsetmiyorum. Çok boyutlu bir eser. O dönemin ahlak anlayışını ve ahlakın diğer ilimler arasındaki yerini, onlarla ilişkisini göstermesi bakımından son derece önemli. Ayrıca Kınalızade herkesin okuyup anlayabilmesi için Türkçe bir eser yazma niyetinde olduğunu açıkça dile getiriyor. Dönemin oldukça ağdalı Osmanlıcasına rağmen, dua ve giriş bölümleri dışında oldukça sade bir dille yazmaya çalışmış. Kınalızade'den önce ve sonra Osmanlı ve Türkçede ahlakla ilgili bu kadar kapsamlı bir eser yazılmadığı için benim için önemliydi. Ayrıca bir geleneğin devamıydı ancak o geleneğin eksiklerini tamamlama, çelişkilerini giderme ve problemlerini tespit ederek çözüm üretme gayreti kendisini eserin bütününde hissettiriyordu. Bu sebeple bu geleneğin zirvesinde bir eser olarak anılmaktadır. Yine dönemin şerh ve haşiye geleneği düşünüldüğünde Kınalızade'nin gerçekten kendi çapında özgün bir eser yazma gayreti içinde olduğu görülür.
Bizler İslâm ahlakının evrenselliğinden bahsediyoruz. Osmanlı'nın ahlak anlayışındaki üstün özellikleri anlatıyoruz. (Fakirler için konulan sadaka taşları vs. şimdi mümkün mü?) Kınalızade'nin eserinin genelde İslam özelde Osmanlı ahlak anlayışını ve bunun altında yatan temel inanç ve ilkeleri, felsefi alt yapıyı göstermesi bakımından da son derece önemli. Ayrıca bu eserde felsefenin insanların hayatına nasıl girdiğini, bazı felsefi düşüncelerin nasıl içselleştirildiği hayretle görülür. Belki iddialı bir söz olacak ama Osmanlı'da felsefe yapılmıyordu ama yaşanıyordu. Alai'yi okurken felsefenin tasavvuf, ahlak psikolojisi, kelam vb. disiplinler vasıtasıyla yaşamaya devam ettiğini, beyitler vb. vasıtasıyla insanların günlük hayatının bir parçası haline geldiğini görüyoruz. Bazı filozofların sözleri din büyüklerinin sözleri olarak algılanıyor.
Kitabınızdan, Ahlak-ı Alai'nin yazıldığı 1565 yılından sonra kısa sürede yaygınlaştığını ve kabul gördüğünü öğreniyoruz. Seçkinler ve halk katında kimler tarafından okundu/okunmuştur?
Bazı kaynaklarda geçmesine rağmen o dönemdeki medrese programlarında Ahlâk-ı Alai'nin ders kitabı olarak okutulduğuna dair bir ders kaydına rastlamadık. Medrese müfredatında, ahlak adında bir ders görünmediği gibi Alai'nin okutulabileceği başka bir ders de mevcut değil. Sonraki dönemlerde Alai'nin kısaltılmış nüshaları idadilerde ve rüştiyelerde okutulmuş.
Ancak kütüphanelerde o kadar çok el yazma nüshası var ki bu durum Alai'nin çok yaygın olduğunun bir işareti. Yine Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bazıları oldukça eski tarihli (birisi Alai'nin yazıldığı 973 tarihli) ve son derece güzel hat ve tezyinlerle süslenmiş Alai nüshalarının olduğunu gördüm. Bunlar muhtemelen şehzadeler ve saray erkanı için hazır