İlâhî kudret, insanların fizik ve biyolojik varlıklarını sürdürebilmeleri için esrarengiz bir evren, metafizik gereksinmelerini karşılamak için de kendi katından, ışık olarak nitelendirdiği, kitap adını verdiği vahiyler göndermiştir. Ne var ki insanlar, beşerî zaaflarının ürünü olan ihtirasları, çıkarları ve cehaletleri yüzünden bu kitaplara gereği gibi sahip çıkmamış, hatta onları tahrife ve anlam saptırmalarına yeltenmişler, yollarını aydınlatan bu ışık sönünce, karanlıkta yol almaya çabalamışlardır. Yüce Allah lütfunun bir gereği olarak tahrif edilen, yozlaştırılan kitapları, yeni bir kitapla düzelterek sönen ışığı tekrar yakmıştır. Bu durum İlâhî kitaplar zincirinin son halkası olan Kur ân ın indirilişine kadar devam etmiştir.
Asla unutmamak gerekir ki, fıtrat gerçeğinin sesi olan bu kitaplar, temelde aynı içeriğe sahip ve aynı misyonu paylaşan, dolayısıyla birbirlerinin alternatifi değil, biri diğerini onaylayan ve ibtidâî kemâlden, nihâî kemâle uzanan hayat serüvenine paralel olarak birbirlerini tamamlayan bir Ana Kitabın bölümleridir. İşte bu noktada Kur ân, vahiy piramidinin zirve noktasını oluşturmaktadır. Gelişim seyrinin tabiî bir sonucu olarak Kur ân, diğer kutsal kitaplar arasında çok belirgin özelliklere sahiptir. Onun bu özelliklerinden birisi de ön yargılı, maksatlı ve yeterli bilgiye sahip olmayan bazı kimselerin iddiaları bir tarafa bırakılırsa, Doğu ve Batı ilim dünyasının genel kabulüyle, nüzulünden itibaren orijinalitesini korumuş olmasıdır.
Bugün tüm dünyada gerek ibâdet / sevap maksadıyla ve gerekse ilmî çalışmalar amacıyla en çok okunan kutsal kitap Kur ân dır.
Burada diğer kutsal kitapların hilâfına, Kur ân ın günümüze kadar aslını korumasındaki etken nedir? sorusu büyük önem ifâde etmektedir. Biz bu çalışmamızda işte bu soruya cevap aradık. İlgili kaynaklara baktığımızda genellikle bu sorunun İlâhî koruma teminatı ile cevaplandırıldığını gördük. Bu tarz cevaplarla tatmin olmadığımız için de konuyu araştırmaya karar verdik.
Hemen ifâde edelim ki biz hiçbir kitabın -özellikle de Kur ân öncesi kutsal kitapların- bu titizlik ve başarıyla korunmadığı hususundaki görüşlere tamamıyla iştirak ediyoruz.
Hiçbir kutsal kitabın orijinali korunmadığı halde Kur ân ın korunabilmiş olmasının, üstelik sadece korumakla da kalmayıp dünyanın dört bir yanına yayılmış olmasının ne kadar önemli ve anlamlı olduğunu biliyoruz. Ancak onun korunmuşluğu hususunda, sebep-sonuç arasında kurulan ilişkinin de sağlıklı olmadığını düşünüyoruz. Zira konuya böyle bir yaklaşımın sonucu Allah, bizzat Kur ân ın korumasını üstlendiği için, o, tahrif ve değiştirmelerden uzak kalmıştır; diğer semavî kitapların tahrifine yol açan sebep ise, bu kitapların İlâhî koruma teminatından yoksun oluşudur şeklindeki kanaat, Kur ân öncesi kutsal kitaplara karşı sergilenen İlâhî tavırla ilgili olarak bazı istifhamlara yol açmaktadır.
Ayrıca böyle bir yaklaşım sonucu, Kur ân ın günümüze kadar aslını korumuş olması, sadece İlâhî koruma teminatına bağlanarak, onu koruma yönünde sarfedilen olağanüstü beşerî tedbirler yeterince değerlendirilememiş, hatta bazen görmezlikten gelinmiştir.
Böyle bir çalışma yapmamızı gerektiren nedenlerden birisi de Kur ân ın İlâhî koruma garantisi altında olduğunu ortaya koymak ve bu düşünceyi pekiştirmek adına bazı âyetlerin bağlamından koparılarak, ileri sürülen bu düşünceyi destekleyici kanıtlar olarak kullanılmasıdır.
Bu çalışma iki bölümden oluşmakta olup, birinci bölümde Kur ân ın gökyüzünde (mecazî anlamda) ve yeryüzünde ona zarar vermek isteyen kötücül güçlere ve insanlara karşı korunmuşluğu hususunda ileri sürülen âyetlerle ilgili görüş ve yorumlara yer verilerek, değerlendirmeleri yapılmıştır. İkinci bölümde ise Kur ân ın korunmasına yönelik beşerî önlemler ele alınarak, bunların önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır.