Kur'ân-ı Kerîm, anlaşılmamak üzere gönderilmiş şifreli bir kitap olmadığı gibi, her isteyenin istediği anlamı yükleyebileceği sürrealist bir tablo da değildir. Zira kendisinde de ifâde edildiği üzere o, -özellikle de ilk muhâtap kitlesi için- manası açık (mübîn) ve detaylıca açıklanmış (mufassal) bir metindir. Zaten inançla alâkalı meseleler, insanın en temel varoluşsal soru ve sorunlarını ilgilendirdiği için, açık ve net bir dille ifâde edilmiş olmalıdır. Nitekim Kur'ân'ın üslûbu da böyledir. Şu halde -müteşâbih âyetler hâriç- Kur'ân âyetlerinin objektif, herkes tarafından ne dediği en azından yaklaşık olarak anlaşılabilir bir manası vardır. Aksi halde ne dediği belli olmayan ve her anlama eşit şekilde gelebilen bir metnin, insanlığa rehberlik etme iddiası anlamsız olurdu.
Kur'ân'ın bâtını söz konusu olduğunda, bunu, şifre kodu keşf olan, lafızların ötesine gizlenmiş birtakım sırlı, gizemli ve esrârengiz manalar şeklinde anlamak, isâbetli değildir. Bilakis, Kur'ân'ın bâtınını, sözün lafzından kastedilen mana (maksad/kasd-ı mütekellim) ve murâd-ı ilâhî olarak anlamak ve bunun da insanların ilmî ve manevî mertebelerine göre farklı boyutlarda algılanabileceğini düşünmek daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır.
Bu çalışmada, işârî tefsir hakkında genel bir panaroma sunulduktan sonra, işârî tefsir literatürünün önemli örneklerinden biri olan Faslı sûfî Ahmed b. Acîbe'nin altı ciltlik el-Bahru'l-Medîd isimli eseri, muhteva ve yöntemi itibariyle akademik bir titizlikle incelenmiş; şer'î nasslar esas alınarak İbn Acîbe'nin bazı yorumları ilmî bir üslupla tenkit edilmiş ve çalışma sonunda işârî tefsir hakkında genel bir sonuca varılmıştır.