Arapça, bir din dili olarak Allah tarafından seçilmiştir. Allah Teâlâ, kullarına mesajını bu dille bildirmiştir. Dolayısıyla bu dilin, Müslümanlar için diğer dillerden çok farklı bir yeri vardır. İlâhî kelamı insanlara ulaştıran bu dil, gerek kelime yapısı ve türetimi, gerekse de cümle kuruluşu ve diğer sayısız sanatlar bakımından çok zengin olmanın yanında az sözle çok mânâ ifade edebilme gücüne de sahip ender lisanlardan biridir.
Bu keyfiyet, Arapça'nın bünyesinde birçok ilim ve söz sanatı ihtiva etmesinden kaynaklanır. Bunların hepsinin kendine mahsus bir amacı olduğu gibi, birbirleri ile de sıkı münasebetleri de söz konusudur. Nahiv ile sarf, lugat ile fıkıh, beyan ile belagat arasında böyle sıkı bir münasebet söz konusudur. İşte bu hususiyetler sayesindedir ki Arapça; anlatılmak istenen, murad edilen mânânın hiçbir yanlış anlamaya mahal vermeyecek şekilde anlaşılmasına imkân tanır.
Bu ilimlerden biri olan Belagât ise kelâmın, muktezâ-yı hâle uygun olması yani bir düşünce ve duygunun yerinde ve zamanında, mânâsı en açık şekilde ve akıcı olarak ifade edilmesidir. Belagat ilminin ise üç şubesi vardır: Meânî, Bedîî, Beyân. Allah Teâlâ'nın son kitabı olan Kur'ân-ı Kerim'in derinliklerine vakıf olabilmek için bu üç ilmi de öğrenmek gerekmektedir. Halbuki yaşadığımız asırda, bu klasik ilimlerin özünü, teferruata boğulmadan verebilecek kaynak sıkıntısı yaşanmaktadır.
Bu eser; hadd-i zatında bir hoca eşliğinde okunması gereken ve nisbeten anlaşılması müşkil olan bu ilimlerden meânî ilmini, dili kolay, tarifleri rahat anlaşılır, tablolarla ve en önemlisi de Kur'an'dan örneklerle destekleyerek anlatmayı amaçlamaktadır. Meânî ilminin devamı sayılan bedîî ve beyân ilmine ise serinin devamında yer verilecektir.