Mekkî ve Medenî sûreler bağlamında evvelki ilâhî kitaplar hakkında Kur'an'da atıf yapılan pasajlardan anlaşılan şey; Mekke döneminin ilk yıllarında genel olarak Ehl-i Kitap, özelde ise Hıristiyanlar ve onların kutsal metinlerinin içeriği konusunda Hz. Muhammed'in ve ilk Müslüman toplumun ya hiç bilgisinin olmadığı ya da çok az bilgiye sahip olduğu ve Kur'an'ın yönlendirmesiyle bu bilginin seyrinin aşama aşama genelden daha özel ve ayrıntılı konulara doğru evrilerek derinleştiğidir. Evvelki kitaplar söz konusu olduğunda Kur'an, önce Mekke döneminde çoğunlukla suḥuf, zubur, kitâb gibi genel manada ilâhî vahye işaret eden ifadeler kullanmış; ardından Medine döneminde ise Tevrat, İncil ve Zebur gibi tanımlamalarla bunları daha özel şekliyle ifade etmiş gözükmektedir. Tüm tanımlamaları ortak noktada birleştiren temel şey ilâhî vahyin birliğinin ve sürekliğinin vurgulanması; Kur'an'ın bu vahiy halkasının nihai aşaması ve tamamlayıcısı olduğunun ifade edilmesi; evvelki kitapların gerçek mahiyetlerinin ortaya konmasıdır.