Biyografilere, tarihî ve kültürel bağlamlara, metinler arasında kimi zaman bıktırıcı ve kimi zaman da baş döndürücü bir şekilde örülmüş bütün bir ilişkiler ağına dair sayısız ayrıntının yarattığı karmaşadan sıyrıldığımız zaman, insanlığın düşünce tarihinin gerçekten de çıplak ve çok sade birkaç fikrin çeşitlemelerinden ibaret kalacağı söylenebilirdi. Düşüncenin daima üzerinde dönüp durduğu daire az çok belirlidir ve tanımlanabilir: Öncelikle dogmatizm ve skeptisizm birbirinden ayrılmaktadır. Dogmatikler şeyleri gerçekten oldukları gibi kavrayan bir bilginin mümkün olduğunu kabul eder, skeptiklerse bunu imkansız sayar. Ardından dogmatizm ve skeptisizmin sayısız çeşitlemesi gelecektir. Örneğin Upanişadların yazarları da, Platon da, Marx da aynı ölçüde dogmatiktir, ama çok farklı sonuçlara ulaşırlar. Ya da Pyrrhonun mutlak skeptisizmine karşı Kant bir ara yol bulmayı deneyecektir ve bu ara yol modern düşüncenin birbirinden çok farklı görünen sayısız akımının kaynağını oluşturur. Bu anlamda bugün bilginin eleştirel bir kuramını yinelemeye kalktığımızda da, çeşitli öğretileri tarihî, sosyokültürel, psikolojik ve lingüistik inşalar olarak ele alıp çözümlemeyi denediğimizde de önce Kantın öğrencilerinden başka hiçbir şey değiliz ve tam da bu yüzden dogmatikleri aptallar ya da en iyi ihtimalle mistikler olmaktan başka türlü tasarlayamıyoruz.
Öyleyse modern düşüncenin temelleri diğer herşeyden önce sofistler ve skeptiklerin görüşleriyle uyum içindedir ve Sextus Empiricusun eseri de elimizde bulunan literatür içinde onların konumunu en iyi ifade eden metin sayılabilir. Bu bakımdan modern düşüncenin, bizim zihinlerimizi ve algımızı belirleyen çerçevelerin mottolarını Platon ve Aristoteleste, İncilde ya da Kuranda değil, ama Sextus Empiricusta aramak çok daha mantıklı olacaktır.
Sextus Empiricusun metni, aynı zamanda, o dönemde yazar tarafından tanınmakta olan bütün akımların eleştirisini içermesi sayesinde Antik Çağ düşüncesinin genel bir haritası niteliğini taşır.