1980 de Polonya nın Gdansk işçileri ayaklanmıştı. Komünist devletten işçi haklarıyla ilgili istekleri vardı. Daha önceleri Macaristan ve Çekoslovakya da olanları da bütün insanlık idrak etmişti.
. 1985 yılında Bulgaristan daki Türklere baskılar alabildiğine artmıştı. İsim değiştirme ve Bulgarlaştırma faaliyetlerine karşı koyanlar öldürüldü. Bunlar neydi? Yüzlercesi arasından aldığımız bu örnekler neyi gösteriyordu? Marksizm-komünizmin ne olup ne olmadığını açık ve anlamlı şekilde gösteren deliller miydi? Yoksa bir ürünü olmak üzere Maddeci Felsefeden gelen yeni kimlikte de bunalım ve çıkmazların bir devamı mıydı?
Yakın planda belli ki bu ve benzeri olaylar, Marksizm hakkında mesajlar vermekteydi. Birincisi, Marksizm insanî değildi. Onun hümanizma iddiasının hayalci, uydurma, hatta bir istismar ve kandırma olduğu açığa çıkıyordu. Hümanizma zaten aldatmacaydı. İkincisi, Marksizm, dinî-manevî-millî değerler ve kimlikler karşısında iflas etmekteydi.
Bu ideoloji bütün milliyetlerin, millî ve manevî kimliklerin üstünde, evrensel bir insanî sistem, devletsiz bir dünya devletini amaçlayan bir fikir sistemi olsa idi, böylesi faaliyetlere ne lüzum vardı. Gerçekte o, temel karakteri icabı, ırkçılıktan faşizme, yeni sınıflaşmalardan işçi haklarını gasba, din istismarından ilmi alet etmeye kadar herşeyi kullanan bir siyasî yapıya dönüşmüştü. Bu siyasî yapının merkezi ve birçok parçası nihayet çöktü. Fikir yapısı ise, Maddeci Felsefe (Materyalizm) gibi bir bütünün ürünü olmak hasebiyle, zayıflayarak da olsa, devam etmektedir. Maddeci Felsefe uzun zamandan beri yeni kılıklarla, yeni kimliklerle karşımıza çıkıp durmuştur. Bilindiği gibi Batı da son asırlarda gelişen pozitivizm ve pragmatizm de aynı kumaştandır. İnsan aklının onları biçip dikmesi, farklı şekiller vermesi, onları farklıymış gibi göstermektedir. Rene Guenon un deyimiyle gerçeğe karşı tam bir ilgisizlik demek olan pragmatizm, fayda kavramıyla, gerçeğin bütününü bir tarafa itip bir kısmını alarak Maddeci Felsefe içine yerleşiyor. Duyu ve deneyin ötesini kabul etmeyen pozitivizm de Maddeci Felsefenin bir yönünü aksettiriyor. Duyuların ötesine geçmek istemeyen, maddeden ve ondan üreyenlerden başkasını kabul etmeyen, dindışı olan, bu dünyayla sınırlı bulunan, doğrunun yerine sadece faydalıyı koyan, niteliği niceliğe indirgeyen felsefe ve ideolojilerin yolu hep Maddeci Felsefeye çıkar. Biz Diyalektik Maddecilikle Pragmatizmin, Pozitivizmin farklarına ve uyuşmayan yönlerine dikkati çekerken, Maddeci Felsefenin kendi iç bünyesindeki çelişkileri göstermek ve aynı zamanda yeni maddeci kimliğin çıkmazlarını tahlil etmek istedik. Onların temelde farklı olmadıklarını biliyoruz. Şunu da belirtmeliyiz ki tahlil ve tenkidimiz Maddeci Felsefeyle, onun temelleriyle, özellikle onun yeni kimliğiyle sınırlıdır. Uygulamalara dönüşmüş şekillerine veya bu felsefeyle irtibat kurabilecek düşüncelere uzanmadık. Bu çalışmamız, 1984 de yayınladığımız ve mevcudu kalmayan Tarihî Maddeciliğin Tahlil ve Tenkidi adlı kitabımızın, yeniden düzenlenmiş şeklidir. Birinci baskının tenkidiyle ilgili cevaplarımızı da bu kitabın sonuna koyduk
Maddeci Felsefenin, Diyalektik Maddecilik veya Marksizm kimliklerine bürünmeden önce de bugün de bazen açıkça bazen maske arkasına gizlenmiş olduğunu, bazen da yön değiştirdiğini biliyoruz. Yön değiştirirken bile Maddeci Felsefeyi işin içinde yakalamak zor değildir. Meselâ Maddeci Felsefe yeni kimliğine doğru giderken pozitivizm ve pragmatizmle birlikte sekülarizm-laisizme de rahim görevi görmüştür. Sekülarizm-laisizm, Maddeci Felsefenin, siyasî hayatla akılcılığın gayrimeşru izdivacının uzantısı olan bir sonucudur. Maddeci Felsefenin artışıyla sekülerleşmenin artışı paraleldir. Pozitivizm, pragmatizm ve sekülarizme hapsedilmiş rasyonalizm (akılcılık) birlikte seyretti. Böylece din ve toplum, din ve siyaset, din ve devlet söz konusu olunca laikliğe kadar gelindi.
Laiklik, dine de iyilik gibi niyetlerle ortaya çıkmış değildir. Belki Batı da reformist harekette böyle bir niyetten söz edecekler olacaktır. Süreç kendi içinde ne kadar bazı haklı sebepleri de taşısa, laiklik laisizmin, o da materyalizmin bir ürünü olarak, pragmatizmin ve pozitivizmin gelişme süreci ile beraber gelmiş, sonuçta sekülerleşmiş kafaların yanlış ve zararlı gördükleri dinden kurtulmanın bir yolu ve metodu olarak karşımıza dikilmiştir.
Dinden kurtulma, onu bir defada ortadan kaldırmak mümkün olmadığına göre, siyaset, hukuk ve eğitim gibi üç büyük kamu sektöründen dini yavaş yavaş çekmekle işe başlayan laikliğe ve sekülerleşme-laikleşme akımına bırakılmıştır.
Laikliği ilmî temele oturtmak, onunla demokrasi ve hürriyet arasında ilgi kurmak isteyenler, din ile ilmî düşünceyi, iman ile bilgiyi karşı karşıya getirmişler, bilgiyi nesne ile münasebet sınırlarının ötesinde de görmek isteyenlere cephe almışlar, nesne bilgisinin artışıyla inancın azaldığı bağlantısını iddia etmişler, laiklik için böylece açık-gizli bir Maddeci Felsefeye başvurmuşlardır. Maddeci Felsefeyle din münasebeti, laiklikle din münasebeti şeklinde devam etmiştir. Fakat kendini gizleyen, şekil değiştiren, aldatıcı bir Maddeci Felsefe olarak sürmektedir. Sosyal hayatın birçok alanında görülen, utangaç materyalizm diyebileceğimiz bu durum, Maddeci Felsefenin liberalizmle müşterek temellerinden güç almaktadır. Liberalizm, pragmatizmi ve pozitivizmi de sinesinde barındırarak, hileci, aldatıcı ve kendini saklayan, bütün bunları hürriyeti kullanma sayesinde başarabilen bir Maddeci Felsefe halinde devam ediyor. İçgüdülerin cinse ait faaliyet yönelişi ile zekânın bencilliğe ait faaliyet yönelişinden henüz kurtulamadık. Materyalizmin yeni kimliği Marksizmin sonucu komünizm, Bergson un belirttiği gibi içgüdüsüne terkedilen ve uykuda kımıldanır gibi sadece cins için ulaşacağı gayeye çevrilmiş bulunan arı ve karıncanın kovan ve kolonisini bize teklif ve tavsiye etmiş, liberalizm, zekâ ile cihazlanıp uyanış başlayınca hem cins gayesinden kurtulup kendine çevrilen, hoş yaşamaktan başka şey düşünmeyen ferdi bize teklif ve tavsiye etmiştir. Birinde hemcinsi için yönelmiş görünen faaliyet, insanî ve ahlâkî bir endişe sonucu değil, uyuşturulmuş bir şuurun içgüdü emrinde sürüklenmesi için şartlanması sonucudur. Diğerinde hürriyet adı altında insanlara verilen değer, yine insanî ve ahlakî bir endişe için değil, bencilliğin önündeki engelleri kaldırmak içindir. Gayeyi yalnız kendine hasretmiştir. Görünüşte ancak başkaları için çalışarak hayatın kendisi için faydalı olacağı ile, yani faydanın, sonunda kendine döneceği ile, ancak kendisi için çalışarak, hayatın kendisi ve başkaları için faydalı olacağı fikri, neticede buluşmuş durumdadır. Esasen temel felsefe aynıdır. Homoeconomicus, ikisinde de insanın sınırlarını çizmiştir. İki aşırı uçta görünenler daima aynı cinstendir. İki aşırı uçta görünen liberalizm ve komünizm, parça ve bütün münasebeti farklılığından gelen bir teşkilatlanma farklılığından ibarettir. Sermaye yer değiştirmiştir. Birindeki aşırı ve yalancı hürriyet, beden iştiyakı demektir ki, zıddı görünenle aynı Maddeci Felsefe içine girdiğini ifade etmektedir.
Sosyal demokrasi dedikleri de kılık değiştirmiş bir materyalizmden başkası değildir. Sosyal demokrasi iki taraf arasında gidip gelen bir utangaç materyalistliktir. Tarihi Maddeciler, rölativizme ve agnostisizme utangaç materyalizm derler ama gerçekte bu meslek, materyalizmin bugün aldığı yeni şekilleri, liberalizmle ortak yanları, ferdiyetçiliği, laiklikten yeni sanat, müzik ve eğlenceye kadar birçok zihniyeti ve