Yemyeşil otlarla dolu bir ova vardı. Bu ovada bir de akşama kadar canı çektiğinde yiyen, billur sulardan kanasıya içen iriyarı, semiz bir öküz vardı. Bu öküz gece olunca, ??Yarın ne yiyeceğim.?? Diye dertlenir, kaygılanırdı. Bu düşüncesinden ötürü de geceden sabaha zayıflar, kıla dönerdi. Öküz, sabah olunca yine her günkü gibi bütün oburluğuyla yeşilliklere dalar, akşama kadar durmadan yerdi. Yine irileşir, şişer, bedeni etle, yağla dolar, kuvvetlenirdi. Akşam olunca yarının kaygısına kapılır, titremeye başlar, zayıflardı. ??Bunca rahatça şu yeşilliklerde otluyorum; bu çimenlikte karnımı doyuruyorum. Hiçbir gün rızkım azalmadı; bu korku nedir??? diye aklına getirmezdi.Öküzün bu hali yıllarca devam etti. Her akşam oluşunda o semiz öküz ??Eyvah, rızkım kalmadı!?? diye kaygılanırdı. O öküz nefsin sembolüdür.O yeşiliklerle dolu ova da dünyayı temsil etmektedir. Nefis, Gelecek günlerde ne yiyeceğim, yarının rızkını nereden elde edeceğim? diye düşünür durur.