İnsanlığın tarih sürecince yapmış olduğu kötülüklerin en çirkini, insan neslini koruma gayesiyle kurulmuş olan kölelik müessesesinin, kendi hemcinsini her türlü haktan mahrum edecek, hatta yaşama haklarına son verecek şekilde uygulamasıdır. Genelde hukuk açısından kölelere herhangi bir maldan daha fazla yer vermeyen kölelik müessesesinin, İslâm dininde değişik bir tarzda yer alıp yirminci yüzyıla gelinceye kadar Müslümanlar arasında tatbik edilmiş olması bir hakîkat olmakla beraber, bunun nasıl olduğu hakkındaki bilgi pek azdır. Çağımız insanları için tamamen yabancı veya sadece Batı ülkeleri ve özellikle Amerika daki kölelik sisteminin, roman ve filmlerde işlendiği şekilde olduğu zannedilen kölelik müessesesi, zamanımızın Müslümanları tarafından da aynı şekilde mülâhaza edilmektedir. İslâmiyeti bir hayat nizâmı olarak benimsemiş kişiler, zaman zaman İslâmî kölelik konusunda muhatap oldukları sorulara cevap vermekte zorlanmaktadırlar. Halbuki İslâm köle hukukunda yer alan birtakım evrensel nitelikteki faziletli kurallarla, okuyup gördüklerimizin tesiriyle zihnimizde şekillenmiş olan kölelik anlayışı arasında taban tabana zıt bir durum vardır.
İslâm da kölelik müessesesi ile ilgili Türkçe müstakil bir ilmî eserin olmaması, İslâm tarihinin en şanlı bölümlerinden birini teşkîl eden Osmanlı Devleti nde kölelik mevzûsunda çok az sayıda ciddî makalenin hâricinde ilmî çalışmaların bulunmaması, İslâm tarihinin olduğu kadar, Türk tarihinin de bir eksiği olarak gözümüze çarpmaktadır.
İnsanlığın büyük hamleler yapmasına sebep olan sistemlerin, kendi temel prensiplerini muhafaza etmekle beraber, hiçbir önyargısı olmayan her kültür ve medeniyetin iyi taraflarını alıp kendi temel prensipleri doğrultusunda kullanabilme karakterine sahip oldukları bir gerçektir. İslâm devletlerinin başlangıçtan itibaren bu gerçeği kavrayıp başarıyla uygulamaları Emevî, Abbasî, Endülüs, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri gibi en muhteşem medeniyetlerin kurulmasına sebep olmuştur. Yabancı bilgi ve kültürlerin belli bir sistem tarafından öğrenilebilmesinin ilk şartı, iki lisanı lâyıkıyla bilen kişilerin köprü vazîfesi yapmalarıdır. Tarihte bu misyonu yerine getirenlerin, ya yeni sistemde görev alan aslen hür yerli unsurlar veya kölelik yoluyla yeni sisteme dahil olan kişiler olduğu da bir gerçektir.
İlgi çekici bir konu olan köleliğe ait sansasyonel bilgi veya haber niteliğindeki birtakım yazıların genellikle Batılı yazar ve ressamların eserlerinden kaynaklandığı şüphesizdir. Genellikle bu çeşit yazılarda, verilen bilgi ve ileri sürülen fikirlerin gerçekle ilgisi pek azdır.
Çalışmamızda Osmanlı Devleti ndeki kölelik sisteminin kaynaklan ve kölelik meseleleri ancak kısa özetler halinde topluca takdîm edilmişlerdir. Çünkü bunların her biri başlıbaşına birer araştırma konusudur. Yapabildiğimiz şey konunun temelini, Osmanlı Devleti ndeki başlangıç ve gelişimini, genel karakterlerini, tarihî seyir içinde önem derecelerine gere zaman zaman Batı daki durumla mukayese etmek suretiyle takdîm etmekten ibarettir.
Çalışmamız, İslâm ve Türk tarihlerinin küçük fakat önemli bir bölümünü aydınlığa kavuşturmak için yaptığımız mütevâzî-bir araştırmanın neticelerini ihtiva etmektedir. Çalışmamızın eksikleri olsa bile, Türk-İslâm tarihi ve Türk toplum yapısı sahalarında inceleme yapacaklar için fayda sağlayacağı ümidini taşıyoruz.
Giriş te köleliğin ortaya çıkışından İslâmiyetin zuhuruna kadar olan dönemle alâkalı malumatı özet olarak vermeye çalıştık. İslâm da kölelik mevzusunu önemine binâen uzunca tuttuk.
Birinci Bölüm de Osmanlı Devleti nde köleliğin başlayıp gelişmesini incelemeye gayret ettik. Çalışmamız sırasında, Osmanlılar ın ilk devirleriyle alâkalı bilgilerin çok noksan, belge ve kaynakların ise yok denebilecek kadar az olduklarını müşahede ettik.
İkinci Bölüm de Osmanlı Devleti nde köle kaynakları ve köleliğin nasıl başladığı hususunda bilgi vermeyi hedef aldık. Ayrıca köle ticâreti, kölelerin dînî durumları, isimleri, yetiştirilmeleri, kölelikten başlayıp yüksek mevkilere çıkmaları hususlarını açıklamaya yönelik çalışmalarda bulunduk. Forsalar hakkında da bilgi vermeyi önemli gördük. Hadımlar konusuna değinmedik. Hayatın her safhasında istihdam edildikleri için kölelerin istihdam sahalarından da bahsetmedik.
Kölelik konusunda Müslüman müelliflerin eserlerindeki bilgi noksanlığı ve diğer kaynakların kifayetsizliği, bizi eksik ve taraflı yazılmış olsalar da mecburen Batılı kaynaklara şevketti. Bunun için de hatıralar ve müşahedelerden faydalanmayı uygun gördük. Konunun genişliği, arşiv belgelerinin tamamından istifâde etmemizi engelledi.
Çalışmamızda tarihçilerin ittifakla naklettikleri ve çok bilinen meseleler için kaynak göstermedik. Türk okuyucusunun merak ettiği hususları tahkik edebilmesi için olabildiğince tercüme eserleri kullandık. Faydalandığımız eserlerde tesbit ettiğimiz hatâlar ve ihtilaflı meseleleri, önem durumlarına göre tezimizin metninde veya dipnotlarda belirtmeye çalıştık. Kaynaklardan aynen alınan pasajlardaki dil ve imlâ yanlışlıklarına pek müdâhele etmedik.
Köle hukuku hususunda İslâm ın evrensel nitelikteki faziletli kurallarıyla zihnimizde şekillenmiş olan kölelik arasında taban tabana zıt bir durum vardır. İslâm da, kölelik müessesesi ile ilgili Türkçe müstakil bir eserin olmaması batılı yazar ve ressamların eserlerinde ise sansasyonel bilgilerin ön plana çıkartılmasından kaynaklanan bu durumun ortadan kalkması, ancak konu ile ilgili özgün çalışmaların yapılması ile mümkün olabilecektir.
Merhum öğretim üyemiz Dr. Nihat Engin in bu çalışmasının bu alanda varolan boşluğu dolduracağını ümid ediyoruz.