İslam'la tanışmadan önce de güçlü devletler kuran Türkler, İslâm'la birlikte daha üst bir noktaya evrilmişler, büyük medeniyetler tesis etmişler, Kur'ân'dan aldıkları ilhamla hâkimiyetlerinin ulaştığı coğrafyaları maddeten ve mânen imâr etmişlerdir.
Türklerin kurduğu en ihtişamlı devletlerden biri olan Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye, medeniyet dediğimiz mefhûmun mücessem bir örneği olarak tarih sahnesinde uzun yıllar boy göstermiştir. Birçok sahada çok parlak inkişaflar gerçekleştiren Osmanlı'nın, bu terakkisinde etkili olan muharriklerden birisi de ilmî sahadaki üretkenliği olmuştur. Devlet eliyle tesis edilen eğitim müesseselerinde tabiî ve dînî ilimlerin tedrisine büyük ihtimam gösterilmiş, tabiri câizse tabîat ayetleri ve Kur'ân âyetleri birlikte okunmuştur.
İlimlerin tasnif edildiği eserlere baktığımızda Ulûm-i Âliyye olarak isimlendirilen edilen din ilimlerinin zirvesine, Kur'ân'ın anlaşılmasını kendisine amaç edinen ilm-i tefsirin konulduğu görülmektedir. Aslında, ardından sıralanan diğer İslâmî ilimlerin de nihâî olarak gayesi, Kur'ân'ın daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır. Bu disiplinin etrafında yapılan çalışmaların sonucunda hâsıl olan tefsirler ise Kur'an'ı anlama noktasında gösterilen gayretlerin meyveleridir. Osmanlı medeniyet ağacının bu sahada meyve vermediğini iddia etmek en basit tabirle vâkıa ila çelişmektir. Fakat esefle söylemek gerekir ki yapılan tefsir tarihi tasniflerinin çoğunda Osmanlı dönemine ait tefsir eserlerine gerektiği gibi yer verilmediği görülmektedir. Bu durumun tashih edilmesi gerektiği âşikârdır. Elinizdeki bu çalışma ile söz konusu durumun tashihine katkı sunmak hedeflenmektedir.