Mehdîliğin bir inanç olarak kabul edilmesi ve aksinin düşünülmemesi için, Kur'ân ya da Mütevâtir Sünnette, yoruma yer bırakmayacak derecede açık bir ifadenin bulunması gerkmektedir. Mehdîlik hakkında ileri sürülen delillerin bu şartları taşımadığından kuşku yoktur. Söz konusu delillerin delâleti zaten problemli olduğu gibi, sübûtu da kesin değildir. Bu nedenle Mehdîliğin bir inanç olarak dayatılması, hiçbir şekilde doğru değildir. Birbirlerini ilzâm etmemek kaydıyla müminlerden dileyen inanır, dileyen inanmaz; her ikisinin itikâdî açıdan durumu eşittir.
Bu kadar önemli ve belirgin bir beklenti olarak ortaya konulan bir hususun, Kur'ân ve Sünnette hiçbir tevil ve tefsire yer bırakmayacak derecede açık bir şekilde yer almamış olması manidardır. Sadece bu husus mehdîlik hakkında ileri sürülecek şüpheleri haklı çıkarmak için yeterlidir. Ancak her şeye rağmen mehdîlik ve benzeri bir kurtarıcı fikrine dair inançlar, insanlık tarihi boyunca hep var olmuş, bundan sonra da var olacaktır. İnsanlarda iyilik duygusu ve bu duygunun beslediği iyiliğe erme ideali, bunu sürekli canlı tutacaktır. Bu bir problem olmadığı gibi, bunda şaşılacak bir durum da yoktur.
Mehdi inancının, bu inanca sahip olanları kısmen de olsa rahatlatarak hayata bağladığı doğru olmakla beraber, bu inancın bir takım sakıncalı sonuçları meydana getirdiği de bir gerçektir. Bu sonuçlardan biri de ilahî birtakım güçlerle desteklenen bir lider olmaksızın İslâm'ın tam olarak uygulanamayacağı ve beşerî gayretlerin adâlet ve hakkaniyetin ikamesi için yetersiz olduğu düşüncesidir. Buna göre Müslümanlar ne kadar gayret ederlerse etsinler, onların zulüm ve fesadı yeryüzünden silmeleri, mazlumları zalimlerin zulmünden kurtarmaları mümkün görülmemektedir.