Batı'da sanayi devriminden sonra yaşanan gelişmeler,
İslâmî ilimler için adeta bir dönüm noktası
olmuştur. Bundan sonraki süreç, klasik usul ve ilimlere
açılan bir savaşa tanıklık etmiştir. Bu süreçten en
çok etkilenen alanların başında tefsir ilmi gelmektedir.
Bugün gelinen noktada, tefsirle yeni tanışan neslin
alana dair bilgilerini tefsire dair soru(n)lar teşkil etmektedir.
Genç müfessirler bu süreçte ortaya çıkan kavramlarla düşünmeye
başlamışlar, yabancı metodolojileri Batı'dan çok sahiplenmişlerdir.
Eleştirel bakan bilimsel bir yaklaşıma sahip olmanın gururunu,
daha çok sormanın ayrıcalığını, klasik literatürün saçmalıklarını
(!) teker teker ortaya dökecek bir istidatın bahşettiği özgüveni
iliklerine kadar hisseden, ancak klasik kaynaklarda ele alınan
meselelerin derinliğini tahayyül dahi edemeyenler, kadîm ulemanın
hatalarını tashihe soyunmuşlardır. Halbuki bütün bu kaosun sebebi
klasik ilimlerden beslenen ana damarlarımızın kesilmesidir. Tefsir
alanında karşılaşılan sorunlar da modern dönemde, şerî ilimlerin bu
harikulade uyumlu ve bütüncül yapısının ayrıştırılmasıyla yakından
ilişkilidir. Dar bir alanda ihtisaslaşmanın getirdiği olumsuz sonuçlar
da buna eklenince tefsirde özgün alan ve usul arayışları ardı
ardına gelmiştir. Bu özgün metodoloji arayışlarının temelinde klasik
usullerin epistemolojilerine dair bir reddiye vardır. İtikâdî ilkelerin
ve ahkâmın yeniden, bu sefer dinin bütünlüğünden uzak, sadece Kur'ân
merkezli tespitinin önünü açan da bu olmuştur. Elinizdeki bu eser, tefsire
dair modern dönem problemlerini klasik literatür ve yaklaşım açısından masaya
yatırmakta, tefsir ilminin kavramsal çerçevesini ve tefsirde metodoloji
meselesini şer'î ilimler ölçeğinde ele almaktadır.