Muhammed ibn Münevver'in, dedesi Ebu Said'in menkıbelerini anlattığı bu eser, yazıldığı günden itibaren önemini korumuştur.
Ebu Said, tasavvuf tarihinde çok ender rastlanan derin bir ruhani hayat yaşayan ve yaşantısını çevresindekilere etkili bir biçimde yansıtan bir sûfîydi. Tasavvuftaki çizgisi Bayezid Bistamî, Hallac-ı Mansur ve Ebu'l Hasan Harakanî'ninkiyle hemen hemen aynıydı. Zor bir mücahede ve riyazetten ve çileli bir hayattan sonra aşk ve vecd merkezli bir tasavvuf anlayışını yaymıştır. Çeşitli vesilelerle sema meclisleri düzenlemiş, musiki dinlemiş ve dinletmiştir. Özellikle devlet adamları, esnaf ve tüccarlarla da iyi ilişkiler kuran ve onların saygılarını kazanan Ebu Said'in bölgedeki nüfuzu da günden güne genişlemiştir.
Bu eser, kendi dönemine kadar yazılan menakıb kitapları içerinde en önemli ve en ayrıntılı olanıdır. Hem bir sûfînin nasıl olması gerektiği hem de sosyal hayatın renklerini yansıtması açısından çok zengindir.
Ziyafetler, kişiler, toplumsal katmanlar, siyasi olaylar, ulema ve tekke mensuplarının ilişkileri vb. birçok konuya değinilir. Dolayısıyla bu eser, İslâm toplumlarını yüzyıllarca etkileyen tasavvuf düşüncesinin pratik hayattaki yansımalarını göstermesi açısından Şarkiyatçıların erken keşfettikleri eserlerden olmuştur.