Nurettin Topçu'nun entelektüel yalmzlığından çok bahsedilir, hatta mesele kendi tarzında bir efsane dahi olmuştur; lakin bunun başlıca sebebi köklü bir biçimde sorgulanmaz.
Oysa böyle bir yalnızlıktan söz edilecekse, temel nedeni, Topçu'nun muhafazakar mahfillerde ve fakat liberal muhafazakarlığın güçlü hegemonyasına karşı geliştirmiş olduğu düşüncelerinde aranmalıdır.
Topçu'nun ortaya koyduğu problemler, Doğu'yla Batı, Yön ve Büyük Doğu arasında parçalanmış Cemil Meriç'ten, esas sorunurnuzun Debussy'yi Wagner'i sevip Mahur Beste'yi yaşamak olduğunu düşünen Ahmet Hamdi Tanpınar'dan ve yeni cumhuriyetin başkenti olan Ankara'nın en fazla sevdiği yönünün Osmanlı başkenti Istanbul'a dönmek olduğunu söyleyen Yahya Kemal Beyatlı'dan farklıdır. Diğer bir deyişle, Topçu'nun problematiği, çağdaşı olan klasik Doğu Batı sorununda da tüketilemez.
Genel olarak bakıldığında, burada karşımıza çıkan olgu, liberal muhafazakarlıgın keskin bir konformizmle geçiştirdiği, Georg Lukacs'ın terimleriyle, dünyanm bütünlüğünün parçalandığı bir çağın edebi biçimi olan romanı ifade eden aşkın yurtsuzluk durumu ve/ya modern teknolojinin otantik varoluşu tehdit ettiğini vurgulayan Martin Heidegger'in Varlık'ın unutulması sorunudur.