Tarih boyunca ortaya çıkan tüm vahiy görüşleri, mesela:
Ehli Hadis'in Cebrail'i insan şekline büründürüp Peygamber'le sohbet ettiren, insanların ağızlarından çıkan sesler ve kâğıtlara yazılan ifadeler de dâhil tüm Kur'an'ı Allah'ın yaratılmamış ezelî kelamı gören görüşü;
Mutezile'nin yaratılmış Kur'an anlayışı;
Eşariliğin kelami nefsî, kelami lafzî ayrımı;
İslam filozoflarının faal aklın Cebrail olduğu ve Peygamber'in faal akıldan aldığı bilgileri avama sembolik ifadelerle aktardığına dair görüşleri;
İslam mutasavvıflarının Cebrail'in Peygamber'e de, evliyaya da indiğine dair anlayışları ve hayal âlemine ait getirdikleri psikolojik yorumlar;
Fazlur Rahman'ın vahyin kalbe yapılan bir aşı olduğu, tüm tecrübenin içsel olduğu, Kur'an'ı hem Peygamber'in, hem de Allah'ın kelamı olarak niteleyen yaklaşımı;
Suruş'un Kur'an'ı tamamen Peygamber'in sözü ve gördüğü rüyaların ravisi olarak nitelemesi;
Şebusteri'nin Kur'an'ı vahyin kendisi değil eseri olarak görmesi ve vahyi Allah'ın bir yardımı veya Peygamber'e doğal yollardan öğretmesi olarak tarif etmesi;
Bazı akademisyenler ile âlimlerin Kur'an'ı, manası Allah'a, lafzı ise Hz. Muhammed'e ait bir kelam olarak nitelemesi;
Vahyin oluş tecrübesine getirilen muhtelif psikolojik yaklaşımlar...
Tüm bunlar zaman ve mekânın ortaya çıkardığı koşullardan, bilim ve düşünme yöntemlerinin gelişmişliğinden, kültürden, siyasi ve sosyal koşullardan bağımsız düşünülemeyecek tarihsel yorum ve yaklaşımlardır.
Bu durumdan, Kur'an'da vahyi açıklayan kavramlar ile Hz. Muhammed'in kendi tecrübesini anlama biçimi de istisna değildir. O da tarihseldir ve esasen indiği çağın algı, bilgi ve kavramlarının sınırları ile belirlenmiştir.